Luadun’Dal Tarihi konulu içeriği bu sayfadan okuyabilirsiniz.
Aşağıda okuyacağınız Luadun’Dal Tarihi Luadun’Dal Efsanesi: Kayıp Şövalye kitabıyla ilgili bilgiler içermektedir. Dolayısıyla Luadun’Dal Tarihi’ni okumadan önce kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Valerivenill’in en genç diyarı Luadun’Dal’in birçok entrika, savaş ve doğa olaylarına konu olan tarihini Luadun’Dal Tarihi sayfasında inceleyebilirsiniz.
Valerivenill’de üç farklı kıta bulunmaktadır; Luadun’Dal, Aedrunar ve Tuasang. Üç adanın da birbirinden farklı, ama bazen birbirleriyle iç içe geçen tarihi olayları da vardır. Örneğin, Luadun’Dal Efsanesi: Kayıp Şövalye kitabında, Kraliçe Milonia öldükten sonra Luadun’Dal’in politik durumuna, Aedrunar ve Tuasang da dâhil olmuştur.
Luadun’Dal Efsanesi: Kayıp Şövalye kitabının sonuna kadar diyarın tarihine konu olan bütün olayları aşağıda kronolojik olarak inceleyebilirsiniz. Üçlemeyi tamamlayacak diğer iki kitap sırasıyla Aedrunar ve Tuasang’ı konu edinecektir. Bu yüzden ilk kitaptan sonrasını konu edinen olaylar kronolojiye dâhil edilmemiştir.
Aşağıda bazı yeni karakterleri fark edebilirsiniz. Bu karakterlerle ilgili kısa bir yaratılış öyküsüne de kitapta yer vermiştim. Karışıklığı gidermesi amacıyla, ilgili yaratılış öyküsünü aşağıya ekledim.
Boşlukta Başlayan Macera
Başlangıçta sadece Boşluk vardı. Tahayyül edilemeyecek kadar sonsuz, hiçbir sesin olmadığı bir Boşluk. Boşluk’un hükümdarı Karanlık’tı. Her şeyi siyah bir kadife kumaş gibi gizliyordu. Karanlık’ın bir de kardeşi vardı. O, bir başına ebedi Boşluk’ta yolculuk eden Güneş’ti. Karanlık, Güneş’i yutmaya çalıştıkça Güneş etrafına alevler saçıyordu. Unutulmuş bir zamanda Güneş, Karanlık’ın boyunduruğu altına girmemek için kendi içine büyük bir hızla çekildi ve şiddetli bir şekilde patladı. Karanlık, Güneş’e yutmaya çalışırken duyarsız hâle geldi. Bilinçsiz. Güneş’in patlamasıyla etrafa saçılan parçaların her biri hayat buldu. Güneş, ruhunu kaybetse de her kalıtı başka ruhlara hayat oldu.
Kimisine Antik Yüceler dediler. Kimileri İsimsiz. Kimileri de Yaratıcı İlah oldular.
Zaman içinde her şey belirgin olmaya başladı. Karanlık ve Güneş’in mücadelesi İlk Doğum’un filizlerini ekti. Göklerin ve yeryüzünün varlığını bir arada tutan Sonsuz Boşluk’un yeni hükümdarı Ephion, denizlerin ve yıldızların hanımı Ilendell’le birlikte oldu.
Ephion ve Ilendell’in birleşmesiyle evren ikiye bölündü. Fırtınaların hâkimi Eoldar, gökyüzünün efendisi Arnu ve yeryüzünün hanımı Aleyn doğdu.
Zaman aktı.
İlahlar zaman içinde Boşluk’a gözlerini açtı. Hepsi varlıklarını hissettiler.
Eoldar’ın birlikteliğiyle Aesis, denizlerin efendisi Ikrasil’e gebe kaldı. Ilendell, emrindeki denizleri Ikrasil’e emanet etti. Ikrasil de Aleyn ile çalışarak Kaldis ve Aeprethus nehirlerini yarattı. Bu nehirler yeryüzünde toprağı verimli ve zengin kıldı. Yeryüzü canlandı. Hayvanlar ve bitkiler yeryüzünü varlıklarıyla süslediler.
Kaldis ve Aeprethus nehirlerinin zenginleştirdiği toprakların cazibesi çekiciliğini elde etti ve diğer ilahların ilgi odağı oldu.
Ilendell ve Ephion Gök Diyar’da kalırken, çocukları yeryüzüne yolculuk etti. Onlar için göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede yolculukları, yeryüzünde mevsimlere gebe oldu. Bu yeni diyara Valerivenill dediler. Yolculukları ölümsüzlüklerini unutturdu. Valerivenill’e yolculuk eden ilahlar yaşam süreleri uzun olsa da artık ölümlüydüler.
Eoldar, yeryüzünde Kaldis ve Aeprethus nehirlerinin bereket saçtığı en verimli topraklarda, Ashdema adlı ilk şehri kurdu. Şehrin sınırları genişti, öyle ki bir uçtan bir diğerine yolculuk etmek aylar alıyordu. Eoldar, yalnız değildi. Yeryüzünde Eoldar’ın yanında yolculuk eden ilahlar vardı. Ashdema’ya Eoldar hükmetse de burada Gemekala, Nakurtum, Elutil, Ninsun, Lugal, Shulgi, Arammadara, Namhu ve Enkidu da yaşıyordu.
Genç olanların aralarında husumet yoktu, ancak hükmetme arzusu kabaran daha güçlü ilahlar her zaman muhalefete düşüyordu. Eoldar da onlardan biriydi.
Bir gün Eoldar, Kaldis Nehri’nin kıyısında dolaşırken nehirde yıkanan bir ilah tanrıça gördü. Elutil, daima temkinliydi, ancak nehrin büyüsü onun idrakini yumuşatmış ve hatta ruhunu yavaşlatmıştı. Etrafında olup bitenden habersiz yıkanırken Eoldar ona yaklaştı. Elutil, Eoldar’ın yaklaştığını fark etti ve yüzünü ona döndü. İkisi de birbirlerine temkinli yaklaştılar. İlişkileri şer bir son yaratabilirdi. Oysa ikisi de nehrin büyüsüne kapıldı. Nihayet Eoldar hamle yaptı ve Elutil de kollarını açtı. Elutil kendi isteğiyle bedenini ve ruhunu Eoldar’a açtı. Elutil, güneş tanrısı Enmerkar ve ay tanrıçası Asharru’ya gebe kaldı.
Ashdema’da yaşayan ilahlar, Eoldar ve Elutil’in ilişkisini duyduklarından beri hoş karşılamadılar. Eoldar ve Elutil’in yasak ilişkisinden dolayı öfkelendiler. Ancak, Eoldar ve Elutil arasında bir seçim yapmak zorunda olduklarını fark ettiler. Eoldar’ı seçtiler ve onu yer altı dünyasına sürgün ettiler.
Eoldar’ın çocuklarına gebe Elutil, ayrılmak istemeyince onu takip etti.
Yolculuk sırasında birbirlerinin farkına varmadan yolculuk etmeleri gerektiğini anladılar. Elutil, Eoldar ile yola devam ederse, doğmamış çocukları sonsuza kadar yer altında hapsolacaktı. Eoldar da bunu biliyordu. Hüzünlüydü. Kendisini Elutil’den gizlemeye başladı. Yolculuk sırasında kimi zaman yer altına açılan kapının bekçisi, kimi zaman da aşılması gereken nehirler arasında gidip gelen bir kayıkçı oldu.
Nihayet Eoldar ve Elutil birbirleriyle her karşılaştıklarında, Eoldar bir teklifte bulundu. Elutil, Eoldar’la ilişkiye girerek, Ninsun’un yer altı dünyasında kendisiyle yaşayabilmesi için yeni bir çocuğa hamile bırakabileceğini söyledi. Güzel tanrıça uyum sağladı. Böylece, Enmerkar ve Asharru’nun göklere, yani Gök Diyar’a gidebilmeleri için bunun kaderi olduğunu fark etti.
Öyle de oldu.
Enmerkar ve Asharru, doğduklarında artık göklerdeydiler. Buna rağmen, Elutil de yolculuk sırasında yorgun düştü ve çocuklarının doğumu sonrasında hayatını kaybetti.
Valerivenill yeşermeye başladı. Yücelerin hükmettiği zamanlarda tüm zor işleri alt tabaka ilahların yapması gerekiyordu.
Çağlar boyunca çalıştılar. Bir gün, Antik Yüceler onların zihinlerine fısıldadılar. Kendilerine bu işleri veren ilahlarla eşit olduklarını iddia ettiler. Ve ayaklandılar.
İş bıraktılar. Baltalarını, sabanlarını ve oltalarını bir kenara attılar, yaktılar. Bir araya gelerek, güruh oluşturdular ve Ashdema’nın her bir sokağında yavaş yavaş egemenlik kurmaya başladılar.
Kimi zaman Eoldar, Arnu ve Ikrasil’in tapınakları dâhil, birçok önemli bölgeyi işgal ettiler. Hastalıklı, yüzlerce ilahın ölmesine sebep olan işgal planları işe yaradı ve seslerini duyurdular. Sürgündeki Eoldar dâhil, ilahların bilgeliğini aradılar. Eğer Eoldar’ın bilgeliği onu temize çıkarabilirse, sürgünü bitecekti.
Eoldar, Ikrasil ve Arnu bir araya gelerek plan yaptılar. Onların emirlerini yerine getirebilecek, hizmet edip bu zor işleri halledebilecek varlıklar yaratmaya karar verdiler.
Alulim, Eoldar’ın emriyle, bu varlıkların yaratılması için kendisinin kurban edilmesini kabul etti. Onun fedakârlığı sayesinde, ilahlar bu varlıkları zekâ ve fiziksel güçle kutsadı. Bereket tanrıçası Ninhursag da bedenini ve kanını, Kaldis ve Aeprethus nehirlerinin kıyılarına yakın yerlerdeki kil yataklarından topladığı kile karıştırdı ve ilahlara sundu. Eoldar, Ikrasil ve Arnu da kendi özlerini bu karışıma ilâve ettiler. Eoldar, Ninlil ile bu karışımı büyülü bir bölgeye götürdü. Ninlil, on kil parçasına şekil vererek aynı zamanda büyülü sesiyle, birbirinden farklı ezgilerle aynı şarkıyı söyledi. On parçayı da tamamlayınca beş tanesini rahminin sağına yerleştirdi, bunlar erkeklerdi; beş tanesini de rahminin soluna yerleştirdi, bunlar da kadınlardı. Ninlil, böylece kendini gebe bıraktı. Dokuz ay sonra, on insan doğurdu. Eoldar, Ikrasil ve Arnu, gibi tüm ilahlar sevinçle karşıladılar.
Ninhursag, yeni doğacak insanların ruhlarının vücutlarına zuhur edeceği konusunda kendisinin söz hakkına sahip olduğunu iddia etti. Eoldar ise bir insanın ne tür bir ihmali olursa olsun, o insanın toplumda yer bulması gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Ninhursag, killeri alıp çeşitli rahatsızlık ve sakatlıkları olan bir dizi insan yarattı. Eoldar’ın sözüne göre her seferinde onların toplumda yer bulmalarını sağladı. Bu insanlar bir oyuncak gibi ellerinde şekilleniyordu; doğada amaçsızca dolaşan, hastalıklı düşüncelere sahip, çoğu zaman birbirleriyle kavga eden ve hatta birbirlerini öldürenlerdi. Bunlar sözde Öncülerdi.
Ninhursag’ın Eoldar kadar zeki ve söz sahibi olamaması onu öfkelendirdi. Eoldar daha sonra durumu tersine çevirdi. Bu durum Ninhursag’ı daha çok öfkelendirdi. Onu öfkelendiren şey Eoldar’ın yemek bile yiyemeyen, aciz bir insan yaratmasıydı. Ezilmiş bir omurgası, kırılgan kemikleri ve güçsüz ayakları vardı. Öyle acizdi ki, konuşamıyordu, insanlar ona acıyarak bakıyorlardı.
Eoldar, daha sonra Ninhursag’a, kendi yarattığı aciz varlığa toplumda yer bulması için meydan okudu. Ninhursag, insanların hasta da doğacaklarını fark ettiğinde kendisine ibadet edemeyeceklerinin farkına vardı. Eoldar’a lanetler okudu. Eoldar da bereket tanrıçasının gazabını hafifletmek için bir teklif yaptı: Eoldar, eğer Ninhursag olmadan bir varlık yaratırsa, aciz olabileceğini kabul etti. Böylece anlaştılar. Eoldar ve Ninhursag, artık birlikte çalışarak her bir insanı uyumlu bir şekilde yaratmaya başladılar ve toplumda her birine yer buldular. Eoldar’ın da sürgününe böylece son verildi. Bundan böyle bu olay Doğum Festivali olarak kutlanmaya başlandı.
Valerivenill’de insanlar, tanrıların ve tanrıçaların hükümranlığına bağlı olarak yaşarken zamanla bazı ilahlar Ashdema’dan ayrılma kararı aldılar. Ashdema Kralı Eoldar, her birine, yanlarında seyahat edip yeni şehirlerini kurmaları için insanlar emanet etti.
Ikrasil, Ninhursag ve Arnu Valerivenill’in Ashdema gibi hayat veren bölgelerine dağıldılar. Ikrasil bu kararı vermeden önce Ashdema tahtındaki haklarından vazgeçti. Eoldar Ashdema’da kaldı. Ninhursag doğuda Sehung, Ikrasil güneyde Kehmur, Arnu kuzeyde Nordrasen şehrini kurdu. İlahların bir kısmı da ana krallıklara yakın bölgelerde kendi prensliklerini kurdular ve bağımsız hüküm sürdüler.
Bin dört yüz yıl, krallıklar ve prenslikler kan dökülmeden topraklara hükmetti. Bu sırada ilahlar, bir krallığı ve insanlarını idare etmenin hayal edildiği kadar kolay olmadığını anladılar. Başlarda bu kişisel bir sorundu, ancak iç karışıklıklar zamanla arttı. İlahların tanrısal güçleri Valerivenill’e girdikten sonra kaybolduğu için birbirlerine karşı yapılan kışkırtmalarla ve iç karışıklıklarla ölümlüler gibi düşünerek mücadele ediyorlardı. Eoldar bunların farkındaydı, ama o daha sakindi. Kendi gücü de tükeniyordu, bunu engelleyemeyeceğini anladığında mücadeleyi bıraktı. Yenik düştü.
Eoldar öldüğünde bedeni, karısı Aesis’in emriyle yakıldı ve külleri Ashdema Krallığı’ndaki kendi tapınağında muhafaza edilmeye başlandı.
Eoldar öldükten sonra Ashdema Krallığı tahtına Aesis geçti. O sıralar Aesis gebeydi. Bir süre sonra bir erkek ve iki kız çocuğu doğurdu. Nianne, Lillen ve Aeldor. Bunun sevinciyle uzun bir ömür süremeden, doğum sırasında hayatını kaybetti. Ikrasil, Ninhursag ve Arnu, Eoldar’ın ve Aesis’in yasını tuttular. Bu kaybın ardından Ashdema, yüz on dokuz yıl boyunca hükümdarsız kaldı.
Eoldar ve Aesis’in kızı Nianne’nin tahta geçmesiyle hükümdarsız dönem sona erdi. Nianne’nin tahta geçişi Ashdema’da büyük bir şölenle kutlandı. Aradan geçen yüz on dokuz yıllık hükümdarsız dönem, krallığı zayıflatmaya başlamıştı. Krallığın naibi Tillus, beklendiği gibi yetenekli bir liderlik yaptı, ancak hükümdarsız dönemler her zaman ağırlığını hissettirdi. Tüm bunlara rağmen Tillus, tahtın haklı varisleri Nianne, Lillen ve Aeldor’un eğitilmesi için elinden geleni yaptı. Bu da Nianne’nin yetenekli bir kraliçe olmasını sağladı.
Ashdema yeni kraliçesinin sevincini yaşarken, Ikrasil ve Gemekala da büyük bir şölenle Kehmur’da evlendi. Onların bu evliliğinden yüz elli yedi yıl sonra Eluin ve Kaertul doğdu.
Nianne, Ashdema’nın yeni kraliçesi olsa da Valerivenill’in diğer hükümdarları arasında rahatsızlık yarattı. Ashdema gibi bir şehrin, yeteneksiz olduğunu düşündükleri birisi tarafından yönetilmesini istemiyorlardı. Bu yüzden, Nianne’nin tahta geçişinden dört yüz yirmi dört yıl sonra Ninhursag, Ikrasil ve Arnu’ya haber gönderdi. Ninhursag, Ashdema Krallığı’nın kontrolünü ele geçirmek istiyordu. Bu kalkışmayı sadece kendisi yapamayacağı için Ikrasil ve Arnu’ya, Ashdema’yı ele geçirmesine yardım ettiklerinde, aralarında bu toprakları paylaşabileceklerini bildirdi. Arnu duruma olumlu bakarken Ikrasil tarafsız kalmayı seçti.
Bu sürtüşmeden kısa bir süre sonra Ninhursag ve Arnu’nun kontrolündeki Sehung Krallığı ve Nordrasen Krallığı, Ashdema’ya savaş ilan etti.
Böylece Valerivenill’in ilk büyük savaşının temelleri atıldı.
Büyük Ashdema Kuşatması’nda Ninhursag’ın orduları doğudan, Arnu’nun orduları da kuzeyden şehre doğru harekete geçti. Ikrasil tarafından uyarılan Nianne, Ashdema’nın savunulması için hazırlıklara önceden başlamıştı. Kuzeye ve doğuya yerleştirdiği az sayıdaki savunma birlikleriyle, Ninhursag ve Arnu’nun ordularını zayıflattı. Nihayetinde iki krallık orduları bu engeli aştıklarında birkaç gün sonra şehre vardılar. Arnu kuzeyden, Ninhursag da doğudan Ashdema’yı kuşattı.
Ashdema’daki kuşatma, şehrin teslim edilmemesi nedeniyle şiddetini her geçen gün artırdı. Arnu ve Ninhursag’ın ordularına destek kuvvetleri yağarken Ashdema’nın yiyecek ve mühimmat stokları tükendi ve savunmadaki garnizonları büyük kayıplar verdi. Nianne’nin küçük erkek kardeşi Aeldor da savunma garnizonunda şehri savunuyordu. Aeldor’un surlarda düşmanla korkusuzca dövüşmesi, yanındaki savaşçılara ilham veriyordu.
Dövüşürken üzerinde taşıdığı zırh ve düşmanlarına indirdiği kılıç ona Ephion’un armağanıydı.
Baş ilahın sonsuz karanlıkta, hiçlikte dövdüğü zırh ve kılıç, Valerivenill’de, sahip olanlara kudretli bir güç bahşediyordu. O zamana kadar, Valerivenill’de böyle bir güce sadece Aeldor sahipti. Aeldor, Yozlaşmaz Ruhlu Kahraman olarak bilindiğinden bu gücü şer için asla kullanmadı. Bu zırhın ve kılıcın hangi güçle nasıl dövüldüğüne dair bilgi ise zamanla kaybolduğundan, Aeldor’a Kayıp Şövalye de dediler. Aeldor, şehrin surlarına akın eden Sehung kuvvetlerine karşı çarpışırken Ninhursag’ın kuşatma silahlarından birinden gönderilen kaya parçasının üzerine düşmesiyle talihsizce can verdi.
En küçük kız kardeş Lillen, Ashdema’nın merkezindeki Eoldar Tapınağı’nda Ilendell’den ve Ephion’dan yardım diliyordu. Onun çağrısına kulak veren Ephion ve Ilendell, Aeldor’un kaybıyla hüzne büründü. Hiddetleri arttı. Ephion, hiddetini yeryüzünde şiddetli bir deprem yaratarak gösterdi. Ashdema Yıkımı olarak bilinen bu deprem korkunç kayıplara neden oldu.
Ashdema dâhil, Valerivenill’deki birçok şehir harap oldu. Valerivenill bu depremin yarattığı şiddetle birlikte üç kıtaya bölündü. Kayıp tahayyül edilemiyorsa da bir o kadarı da hayatta kaldı. Sehung ve Nordrasen şehirleri tamamen harap olup insanlarının birçoğu ölürken, Ashdema ve Kehmur şehirlerinin bazı bölümleri ayakta kaldıysa da zamanla denizlerin altına gömüldü. Ninhursag ve Arnu doğuya yelken açarak kaçtı. Ikrasil ve Gemekala şehirlerini terk ederek, batıya yelken açtılar ve felaketten kurtuldular. Ikrasil ve Gemekala, batıda yeni bir şehir kurdu. Valerivenill’in merkezinden kopan ve batıya doğru sürüklenen bu kıtanın adı, kurulan ilk şehrin adını aldı. Aedrunar. Ninhursag ve Arnu’nun tebaaları birleşerek, doğudaki diyarda ilk şehri Tuasang olan aynı adlı bir krallık kurdu. Buraya da Tuasang dendi.
Nianne ve Lillen de felaketten sağ kurtuldular, ama onlar bulundukları diyarı terk etmediler. Burada, Aedrunar ve Tuasang arasındaki diyarda yeni bir şehir kurdular.
İnsanların yaralarını sardığı çağlardan sonra Nianne ve Tillus evlendi. Bu evlilikten bin yedi yüz yıl sonra, Tempius adında bir erkek çocuk doğdu. Nianne, Tillus ve Lillen bu diyarı Tempius’a armağan ettiler. Buraya Luadun’Dal dediler.
Batıdaki kadim diyarlarda Ikrasil’in yeni krallığı Aedrunar vardı. Doğuda Ninhursag’ın hükmettiği Tuasang Krallığı yükseliyordu. İki diyarın arasında ise Luadun’Dal vardı. Luadun’Dal’e Nianne hükmetti. Bundan sonra da Valerivenill’de yeni bir dönem başladı.
Luadun’Dal Tarihi
?
Nianne öldü.
?
Tillus öldü.
Büyük Tufandan Sonra (BTS) Birinci Çağ
1
Tempius’un Juli Hanedanlığı’nı kurup Luadun’Dal Kralı oldu.
147
Lillen öldü.
Lillen Tapınağı inşasına başlandı.
Luadun’Dal Kralı Tempius ve Kraliçe Herminia’nın kızı Livia doğdu.
Batı Denizi ticaretini başlatan, cesur bir korsan ve tüccar ailesinden gelen Lord Aethelred, Aethelred Hanedanlığı’nı kurdu.
Khrym Lordluğu, Lord Aethelred tarafından Ossidiens Ormanı’nın güneybatı ucu ile Khyrm Bataklığı’nın kuzeydoğu sınırı arasına bir merkez kontrol noktası olarak kuruldu.
159
Luadun’Dal Kralı Tempius ve Kraliçe Herminia’nın oğlu Claudius doğdu.
Prens Halmond, Aedepis Nehri’nin kuzeyindeki bereketli topraklarda Halmond Prensliği’ni kurdu.
Grymm Nehri çevresindeki tarım ve ormanlık alanları organize ederek bölgenin zenginliğini tesis eden Kontes Isolde, Isolde Hanedanlığı’nı kurdu. Toprağın verimini önceliklendiren, katı ve gelenekçi bir hane olarak nam saldı.
Grymm Kontluğu, Kontes Isolde tarafından Grymm Nehri’nin kıyısında, Nordiborg’un güneyindeki ticari yolları kesen bir noktada kuruldu.
178
Lillen Tapınağı inşası tamamlandı.
Lillen’in külleri, adına inşa edilen tapınakta muhafaza edilmeye başlandı.
Yüce Göz Şövalyeleri düzeni kuruldu.
Althas, Yüce Göz Şövalyeleri’nin Yüce Göz Üstadı oldu.
Agnes ve Emery Yüce Göz Şövalyeleri’ne katıldılar.
Güneyden gelen göçebe kabilelere karşı bölgeye yerleştirilen Bey Arik, Arik Hanedanlığı’nı kurdu. Hanedanlığın askerî gücü ve sınır güvenliğini öncelikleyen bir savaşçı ailesi vardır.
Tirehen Beyliği, Bey Arik tarafından Batıtepe ile Tirehen Adası arasındaki kıyı şeridinde bir liman kasabasında kuruldu. Mevsim Limanı kontrolü ele geçirdi.
188
Tempius Juli’ye karşı ayaklanan Kryhm Lordluğu, Halmond Prensliği, Grymm Kontluğu ve Tirehen Beyliği Kildiyar Muharebesi’nde yenildi. Sonucunda Kalder Antlaşması yapıldı ve prenslikler Kral Tempius’u hükmüne girdi.
190
Luadun’Dal Kralı Tempius, Kayıp Şövalye’nin lahdini bulmak için Agnes ve Emery’i görevlendirdi.
191
Agnes ve Emery, Medietas’tan ayrıldı.
197
Agnes ve Emery, Luadun’Dal’in güneyindeki çöl diyara yolculuk ettiler.
199
Agnes ve Emery, çöl diyarındaki araştırmalarını sürdürürken, kamplarında saldırıya uğrayıp öldürüldüler.
228
Luadun’Dal’in kuzeyindeki soğuk diyarlarda Nordiborg şehri kuruldu.
Luadun’Dal Kralı Tempius’un ortanca çocuğu Claudius, Nordiborg valisi oldu.
Luadun’Dal Kralı Tempius ve Kraliçe Herminia’nın kızı Milonia doğdu.
229
Luadun’Dal’in doğusundaki tundra ve step diyarlarda Yanghea şehri, doğudaki kadim diyarlardan Luadun’Dal’e yolculuk eden göçmenler tarafından kuruldu.
230
Luadun’Dal’in güneyindeki çöl diyarlarda Damanhur şehri kuruldu.
Luadun’Dal Kralı Tempius’un en küçük çocuğu Milonia, Damanhur valisi oldu.
231
Yüce Göz Şövalyeleri düzeninin lideri Althas öldü.
Servius Vesnius, Yüce Göz Şövalyeleri Düzeninin yeni lideri oldu.
233
Luadun’Dal Kralı Tempius’un eşi, Kraliçe Herminia öldü.
Herminia Tapınağı’nın inşasına başlandı.
240
Herminia Tapınağı’nın inşası tamamlandı.
258
Luadun’Dal Kralı Tempius öldü. Tempius’un külleri, Herminia Tapınağı’nda muhafaza edildi.
Livia, Luadun’Dal’in Kraliçesi ilan edildi.
Herminia Tapınağı’nın adı, İlk Hanedan Tapınağı olarak değiştirildi.
260
Vali Claudius, Kayıp Şövalye’nin lahdini buldu. Lahdin gizlendiği yerde muhafaza edilen Kayıp Şövalye’nin zırhını ve kılıcını, Nordiborg Kalesi’nde muhafaza etmeye başladı.
262
Vali Claudius, Luadun’Dal Krallığı’ndan bağımsızlığını talep etti. Ancak Kraliçe Livia bu talebi şiddetle geri çevirince, Claudius, Nordiborg Krallığı’nın bağımsızlığını gayriresmî olarak ilan etti.
Claudius, kendisini Nordiborg Kralı ilan etti. Claudius’un bu hareketi, Luadun’Dal Krallığı’nın diplomatik olarak fesh edilmesine sebep oldu. Böylece, Kraliçe Livia’nın hüküm sürdüğü topraklar Medietas Krallığı olarak bilindi.
Vali Milonia, Damanhur’da, Medietas Krallığı’na bağlı olarak çöl diyarlardaki hükümdarlığını sürdürdü.
Kraliçe Livia ve Kral Claudius arasındaki diplomatik savaş yerini kılıç ve kalkan mücadelesine bıraktı. Aynı yıl, Yağmurlu Bahçe Muharebesi, Nordiborg Krallığı ve Medietas Krallığı arasındaki aynı adlı geniş ovada cereyan etti.
Nordiborg Krallığı’nın askeri güçleri, Medietas Krallığı’nın profesyonel ordusu tarafından mağlup edildi.
Kral Claudius, Nordiborg’a çekildi.
268
Kraliçe Livia, Luadun’Dal Krallığı’nı tekrar diriltmek ve diyarın tek hükümdarı olabilmek için, Nordiborg Krallığı’na karşı sefer başlattı.
Milonia, Damanhur’dan Medietas’a yolculuk ederken hastalandı. Hastalığının ilerlemesi nedeniyle, Medietas’ta kaldı.
Grymm Nehri Muharebesi, Nordiborg Krallığı sınırları içirisindeki Grymm Nehri’nde cereyan etti.
Muharebede Kraliçe Livia’nın idare ettiği Medietas Krallığı Ordusu, Nordiborg Krallığı Ordusu tarafından neredeyse tamamen yok edildi.
Kraliçe Livia, muharebede sağ ele geçirildi. Ancak Kral Claudius, Livia’nın ölüm emrini verdi.
Kraliçe Livia’nın bedeni, Medietas’a gönderildi.
Milonia, Livia için büyük bir cenaze töreni düzenledi. Livia’nın külleri, İlk Hanedan Tapınağı’nda muhafaza edildi.
269
Medietas Kraliçesi Milonia, Medietas Krallığı’nın kraliçesi ilan edildi.
Kraliçe Milonia, Agnes ve Emery’nin oğlu Guiscard’ı, Kayıp Şövalye’nin lahdini bulması için görevlendirdi.
Bu görev sırasında, Guiscard, Nordiborg Kralı Claudius tarafından alı konuldu.
Kral Claudius, Medietas şehrini kuşattı.
Muharebe öncesinde Claudius, Guiscard’a, Kayıp Şövalye’nin zırhını teslim etti ve serbest bıraktı.
Guiscard, Medietas şehrine gitti.
Nordiborg Ordusu kuşatma için donanımlı olsa da Medietas şehrinin savunmasını geçemedi ve mağlup edildi.
Kral Claudius, Medietas Kuşatması’nda öldü. Cladius’un bedeni, kuşatmada sağ kalan bir düzine savaşçı tarafından Nordiborg’a götürüldü. Bedeninin nereye gömüldüğü bir sır olarak kaldı. Onun bedenini Nordiborg’a götüren savaşçılar ise Nordiborg şehrindeki evlerinde ölü olarak bulundu.
Kraliçe Milonia Guiscard, Octavius ve Medietas Ordusu Generali Decius Amulius’u, Kayıp Şövalye’nin lahdini bulmaları için görevlendirdi. Ekip, Lillen’in Kral Tempius’a miras bıraktığı haritayı kullanarak, lahdin muhafaza edildiği mağarayı buldu. Ancak diyarın geleceği için Guiscard kendisini feda etti. Kayıp Şövalye’nin zırhını ve kılıcını ise Octavius ve Decius’a emanet etti.
Octavius ve Decius, Kayıp Şövalye’nin zırhını ve kılıcını Kraliçe Milonia’ya teslim etti. Kraliçe Milonia da bu kalıntıları İlk Hanedan Tapınağı’nda muhafaza etmeye başladı.
272
Kraliçe Milonia, Aedrunar’daki Ikrasil ve Gemekala Tapınağı’nda zırhı ve kılıcı muhafaza etmek istediğinden, batıdaki kadim Aedrunar Krallığına yolculuk etmek üzere, dayanıklı gemilerin inşasını başlattı.
Nordiborg Kralı Claudius’un Medietas Kuşatması’ndaki ölümüyle boş kalan Nordiborg tahtına, Nordiborg’daki en güçlü klanlardan bir tanesi Kurtlar’a mensup Aetrus sahip oldu.
Damanhur’da Daehrum’un kötü yönetimi nedeniyle isyan çıktı. Şehrin valisi Deahrum, isyan sırasında öldürüldü.
Kraliçe Milonia, Helen ve Gaius’un liderliğindeki Altıncı Lejyon’u Damanhur’a gönderdi.
Medietas Krallığı ve Yanghea Kolonisi, Damanhur’daki garnizon güçlerini desteklemek için şehre lejyon gönderdi. Medietas Krallığı altıncı lejyonunu gönderdi. Yanghea Kolonisi ise, seçkin birliklerden oluşan bin kişilik bir savaşçı birliği gönderdi.
Damanhur’daki isyan, şehrin garnizon yoğunluğuna sahip bölgelerinde hızla bastırılmış olsa da, diğer bölgelerinde tüm şiddetiyle devam etti.
Shu-Heng Damanhur’a desteğe gönderilen ordunun durumun vahametine göre şehre çağrıldığını bildiren bir haber gönderdi. Fu Jing, destek kuvvet olarak gönderilen Yanghea Koloni Ordusunun Damanhur Kuşatması sırasında gelen haberle birlikte, durumun kontrol altında olduğu düşüncesiyle Yanghea’ya çekilme kararı aldı.
Altıncı Lejyon, Damanhur’u kuşattı.
Servius Vesnius öldü.
Calventia Aquilia, Yüce Göz Şövalyeleri’nin yeni lideri seçildi.
Devam edecek…