Milonia ile Wenefreda başlıklı kısa hikâye, Luadun’Dal Efsanesi’ndeki iki kahramanın aralarındaki ilişkiyi konu edinmektedir. Bu ilişkileri, Milonia’nın idaresindeki Damanhur’a Alev Semenderler tarafından yapılan saldırıyla daha fazla perçinlenir.
Hikâye, Luadun’Dal Efsanesi: Kayıp Şövalye’de Kraliçe Milonia’nın daima hatırladığı ve bahsettiği Wenefreda kendisi hakkındaki ve ilişkileriyle ilgili boşlukları doldurmaktadır.
İyi okumalar dilerim, sevgili okur!
Milonia ile Wenefreda
İki katlı villa dışarıdan eski ama bir o kadar da dikkat çekici görünüyordu. Burasının Milonia, Damanhur’a gelmeden önce inşa edilmiş, ancak malikânede kimse ikamet etmiyordu. Villanın ceviz ağacından süsleri vardı. Uzun ve geniş pencereler içeriye yeteri kadar ışığın girmesini sağlıyordu. Villanın mimarı Milonia’nın babası Tempius’un çok yakın arkadaşı Septimus idi. Medietas’ın en tanınan mimarıydı ve işleri genellikle köprüler olmasına rağmen, Milonia için inşa edilen villanın da projesini üstlendi. Bir mimar olarak profesyonel yaşamı boyunca köprülerin projelerinde yer aldıysa da villada da kötü iş çıkarmadı. Tıpkı Milonia’nın çocukken kurduğu hayallerdeki gibi bir bahçesi de vardı. Şimdi Milonia, o bahçede oturuyordu.
Geç saatlerine kadar bahçesinde oturur, Damanhur’un çöllerinin tatlı ve hafif esintili gecelerinde gökyüzünü izlerdi. Zaman zaman en yakın arkadaşlarını da buraya davet eder ve onlarla iyi vakit geçirmeye çalışırdı. Gündüz vakti sıklıkla uğraştığı Damanhur’un idaresiyle ilgili işler onu yoruyordu. Henüz yirmi yaşında olması onun için bir avantajdı. Babası tam da zamanında onu Damanhur’a gönderdiğini düşünürdü. Çünkü daha geniş topraklara ve karmaşık yönetim şekline sahip bir krallığa hükmetmeden önce çok iyi eğitim alması gerekiyordu. Milonia kendine ayırdığı zamanların çoğunu kitap okuyarak geçiriyordu.
Milonia, Damanhur’daki villasının bahçesinde oturuyordu. Gecenin o tatlı esintisi yine durgun ve berrak bir denizdeki su kadar pürüzsüz yüzünü kavrayarak saçlarına kadar erişiyor ve dalgalandırıyordu. Kendisini bir anda sırtüstü yere bıraktı. Yerdeki yastıklar düşüşünü yumuşattı, ellerini iki yana attı, derin bir nefes aldı, bir süre ciğerlerinde tuttuktan sonra verdi. Ellerini başınının altına koydu ve gökyüzünü seyretti. Babasının ona anlattığı tanrıları ve tanrıçaları düşündü. Ephion ile Ilendell’in aşkı, Milonia’yı her zaman etkilemişti. Gökyüzündeki yıldız sayısının Damanhur’un tamamındaki kum tanelerinin sayısından çok fazla olduğunu tahmin etmek zor değildi. Ilendell’in bu kadar yıldızla nasıl başa çıktığını düşündü.
“Mümkün mü?” diye, sadece kendisinin duyabileceği bir ses tonuyla söylendi. “Hector’a göre, devasa orduları ve çok sayıda insana sahip şehirleri idare etmek için Ilendell gibi düşünmek gerekirdi.”
“Doğru!” diye bir ses haykırdı. Milonia, uzandığı yerden sola doğru yuvarlandı ve tekrar eski yatma düzenine girdi. Ses Milonia’nın en yakın arkadaşı Wenefreda’ya aitti. Onu hemen tanımıştı.
“Yanıma uzanmak ister misin?” dedi, Milonia.
“Neden olmasın?” diye karşılık verdi, Wenefreda.
“Önce zırhını çıkar. Aman ha, kılıcını unutma!” diye uyardı, Milonia.
Çok değil, birkaç gün öncesine kadar, Wenefreda, Milonia’yı ziyaret etmişti. Zincir zırhındaki parçalar, o hareket ettikçe sinir bozucu bir ses çıkarıyordu. Milonia bunu gülmece bir dille eleştirmişti.
“Biliyorum, biliyorum! Zırhım yok. Aslında hiçbir şey yok.” dedi, Wenefreda.
Milonia, hızlıca yüz üstü döndü ve Wenefreda’yı izledi. Yüzündeki tebessüm yavaş yavaş ağzının kulaklarına varmasına sebep oldu. Wenefreda da güldü. Uzun, ipekten üretilmiş bir gecelik giymişti. Rüzgâr hafifçe esiyor, üzerindeki ipek geceliği dalgalandırıyordu. Wenefreda, Milonia’nın yanındaki boş yere yaklaştı ve yere uzandı. Birlikte gökyüzünü seyre daldılar.
“Hector, Luadun’Dal’in en iyi tarihçisidir. Ancak yazdıklarının ne kadarı doğru, diye de düşünmeden edemiyorum.” dedi, Wenefreda.
“Luadun’Dal Tarihi’ni ondan iyi bilen olmadı, Wenefreda. Bu zamana kadar okuduğum en iyi tarih anlatımına sahip olduğunu söyleyebilirim. Özellikle kullandığı üslup, diğerlerinden çok daha farklı; anlatıları şiirseldir, düz yazı değil. Hatta dil bilgimi de geliştirmemde çok yardımı oldu. Kütüphanemi de kendimle birlikte buraya taşımak zorunda kalınca, Hector’un kitaplarını ayrı bir bölüme taşıdım. Onun kitaplarıyla birlikte nereden baksan yüz yirmiden fazla kitap var.”
Miloni kitaplardan bahsettiğinde her zaman heyecanlanırdı. Wenefreda buna hep dikkat ederdi. İşte yine aynısı oldu.
Wenefreda, doğruldu ve iyice gerindi.
“Bu kadar çok kitabı umarım sığdıracak bir yer bulabilirsin, Milonia. Hatta senin bu sayıda kitapla sınırlı kalacağını da düşünmüyorum. Dahası gelecek, değil mi?”
Milonia, Wenefreda’ya döndü. “Evet. Aklımda güzel bir çalışma odası planı var. Ancak bunun için henüz uygun bir alan yok. Belki ileride.” dedi. Wenefreda’ya yanaştı ve sarıldı.
İkisi de bu şekilde uykuya daldılar. Gece o kadar sakin ve tatlıydı ki, güzel bir uyku çektiler. Ancak ertesi gün çok şiddetli bir ses uykularını böldü.
Wenefreda’nın emrindeki muhafızlardan biri bahçeye daldı.
“Leydim! Affedin, ama rahatsız etmek zorundaydım. Alev Semender.”
Wenefreda hızlıca ayağa doğruldu. “Sen villada kal, Milonia! Sakın, ama sakın ayrılma!”
Milonia da ayağa kalktı ve hızlıca villaya girdiler. Wenefreda, muhafıza emirler yağdırırken, bir yandan da zırhını giymeye çalışıyordu. Sonunda muhafız da ona yardım etmek için yanaştı ve Wenefreda da zincir zırhının arkasındaki bağlantıları bağlaması için muhafıza sırtını döndü.
“Arnekh, Milonia’yı korumak için villanın zemin katına ve üst kata yeterli sayıda muhafız bulundurulmasına özen göster. Sen de burada kalıp, Milonia’yı korumak üzere mevzilen. Pencerelerin yanına okçuları yerleştir ve villaya yaklaşan Alev Semenderleri uzaklaştırmak için yaylım ateşi yapın.”
Wenefreda zırhını giydikten sonra kemerini de bağladı ve kınındaki kılıcı hızlıca çekti. Milonia’ya yaklaşarak onun alnından öptü. Milonia’nın gözlerinde korku vardı. Ancak bu korkunun sebebi Alev Semender değil, Wenefreda’yı kaybetme korkusuydu.
“Her şey düzelecek, Milonia. Üst kata çık ve sakın pencerelere yaklaşma!”
Wenefreda’nın pencere uyarısının sebebi, Alev Semenderler’in insanlardan daha farklı yeteneklere sahip olmasından dolayıydı. Alev Semenderler, iki ayak üzerinde yürüyebilen semenderlerdi. Alev sıfatını almalarının sebebi ise alev püskürtebiliyor olmalarıydı. Bunun yanı sıra, sırtlarındaki yarık arasından püskürttükleri alevleri binalara karşı da kullanabiliyorlardı.
Tehlikenin farkında olan Milonia, Wenefreda’nın dediğini yaptı. Üst kata çıkarken, diğer muhafızlar Wenefreda’nın emirlerini dinliyorlardı. Milonia, odasına girdikten sonra beraberindeki yaylı muhafızlar pencerelere yöneldi. Bir an pencerelerden ne olup bittiğine bakmak istese de geri çekildi ve yatağına oturdu.
Wenefreda alt katta beş muhafızı görevlendirdikten sonra dışarı çıktı. Onu ve yanındaki iki muhafızı karşılayan ilk an, üç Alev Semender’in üzerlerine doğru yaklaşması oldu. Villanın kapı tarafındaki penceresinde konumlanmış iki yaylı muhafız semenderlerden ikisini öldürse de sırtlarındaki yarıktan alev gayzeri fışkırıyordu. Dolayısıyla Wenefreda ve muhafızları sağ kalan semendere yaklaşamıyorlardı. Penceredeki muhafızlar yaylarından oklarını salmaya devam ettiler. Ancak semender sağ elindeki hisar kalkanıyla kendisini koruyordu. Hisar kalkanları, Alev Semenderler’in en çok övündüğü üretimleriydi. Boydan boya bir koruma sağlayarak, vücutlarını hasarlara karşı koruyabiliyorlardı. Ancak bu semender pek şanslı değildi. Arkasından elinde su dolu kovayla koşan bir muhafız, kovanın içindeki suyu semenderin sırtına boşalttı. Ardından kılıcını yarığın içine soktu. Semender acı içinde elindeki kalkanı ile kılıcını bıraktı. Ağzından küçük alev topları tükürerek dizlerinin üstüne çöktü, sonra da yüz üstü yere serildi.
“İşte! Önceden nasıl sürünüyorsan, şimdi de öyle sürün, seni iğrenç sürüngen!”
Kadın muhafız, semenderin sırtındaki kılıcı çekti. Wenefreda onun bu yaptığını onayladı. Arkasındaki iki muhafıza katılan kadın muhafız da onları takip etti.
Villanın ön bahçesinin kapısına yaklaşırken önlerine semender düştü. Semenderin düşüşü içindeki alevin şiddetle sırtındaki yarıktan çıkmasına sebep oldu. Wenefreda ve beraberindeki muhafızlar kalkanlarıyla kendilerini korudular. Elma büyüklüğündeki alev topları onların kalkanlarına çarpıp ve kor alev yere düştü. Bir süre sonra bu infilak sona erdiyse de kapıya doğru koca bir semender yaklaşıyordu. Bu büyük semenderin cüssesi diğerlerinin iki katıydı ve vücudunu çeşitli çelik zırhlar koruyordu. Zırhlar sanki vücuduna yapışmış gibi görünüyordu. Semender yaklaştıkça bu durum daha çok belirginleşiyordu. Wenefreda ve muhafızları gerçekten de zırhların semenderin üzerine yapıştığını fark ettiler. Öyle ki bu semenderin gözlerinden bile alevler çıkıyordu. Çelik zırhlar vücuduna temas ettikçe tuhaf sesler ve ısı nedeniyle oluşan buharlar atmosferi dolduruyordu.
Wenefreda muhafızlarına emir verdi. “Bu aşağılık sürüngeni öldürmeden ölmek yok!”
Muhafızlar da hep bir ağızdan çığlık atarak kılıçlarını ve mızraklarını kalkanlarına vurdular.
“Tek sıra oluşturun; Akhmur. Lehkis. Siz ikiniz kanatları güvene alın. Ilkhes ve Adruhm, siz benim yanımda kalın.”
Wenefreda’nın emirleri üzerine, Akhmur ve Lehkis kanatları güvene almak için yerlerine geçtiler. Ilkhes ve Adruhm ise Wenefreda’nın iki yanında yer aldılar. Aralarından bir kişinin geçebileceği şekilde mesafe bıraktılar.
“Eee? Bunu nasıl öldüreceğimize dair bir fikri olan var mı?” dedi, Ilkhes.
“Düşünüyorum…” dedi, Akhmur.
Wenefreda tecrübeli bir savaşçıydı. Küçüklüğünden beri en iyi talimlerde bulunmuştu. Böyle olmasa bile buna benzer birçok durumla karşı karşıya kalmıştı. Bazen yalnız bazen de yakın dostlarıyla, semenderlere karşı başarılı saldırılar organize etmişti. Muhafızları şimdi yine aynı şeyi bekliyordu.
“Yapmamız gereken birkaç şey var. Ancak çok dikkatli olmalıyız. Semenderin neredeyse her yeri zırhla kaplanmış. Öyle olmasa bile etrafa saçtığı sıcaklık yanına yaklaşmamızı zorlaştıracak,” sesini yükselterek Akhmur ve Lehkis’in de duymasını sağladı. “Akhmur ve Lehkis, siz mızraklarınızı kullanarak, bu pisliğin bacaklarını hedef alın. Sizin işiniz bize göre daha kolay olacak. Mızraklarınızla onu yürüyemez hâle getirin ki eskiden olduğu gibi sürünsün. Yere düşer düşmez, sırtındaki yarığa saldırın. Sırtlarındaki yarık her ne kadar onların silahı olsa da aynı zamanda zayıf noktalarını da oluşturuyor.”
Dev semender hızla üzerlerine doğru yürüyordu ve artık çarpması an meselesiydi.
Wenefreda muhafızlarına bir kez daha baktı. “Şimdi!”
Önce Akhmur ve Lehkis, semenderin ağzından ve sırtından çıkan alevlerden korunmaya çalışarak bacaklarına birer darbe indirdiler. Semenderin kasıklarından sarı kan fışkırsa da hâlâ ayaktaydı. Bir an tökezler gibi oldu, ancak toparlanarak, elindeki uzun topuz başlı silahını Akhmur’a savurdu. Akhmur, bu saldırıyı karşılayamadan göğsüne ağır bir darbe yedi. Semenderin bu darbesi Akhmur’u şiddetli bir şekilde sola doğru uçurdu. Bedeni bir evin duvarına anca çarparak durdu ve yere savruldu. Gözleri bir süre karardı, ayağa kalkmayı denedi ama başaramadı. Kendisini sıcak kum zemine bıraktı.
Semenderin ilgisi hâlâ Akhmur’un üzerindeyken Lehkis onun sağ bacağına bir darbe daha indirdi. Bu seferki saldırı etkiliydi. Semender sağ dizinin üzerine çöktü. Sırtındaki yarıktan fışkıran alevler Lehkis’in yüzüne düştü. Acı içinde yere yığılan muhafız ellerini yüzüne değdirdiğinde, yüzünün aktığını fark edebiliyordu. Çığlık çığlığa yığıldığı yerde kendisini savuruyordu.
Wenefreda elindeki geniş kalkanı semenderin sırtındaki yarığa fırlattı. O kadar kuvvetli fırlattı ki, kalkanın sivri ucu yarığa saplandı. Semender, hissettiği acıyla elindeki topuzu bıraktı. Ağzından alevler tükürerek gökyüzüne haykırdı. Onun haykırmasıyla etrafa saçılan alevlerden korunmak için diğer muhafızlar kalkanlarını kullandılar. Wenefreda da atik vücudunu kullanarak bu alevlerden kaçmaya çalıştı. Ancak yine elma büyüklüğündeki bir alev topu Wenefreda’nın sırtına isabet etti. O kadar hızlı düştü ki Wenefreda yere yığıldı.
Adruhm kuyudan hazır çekilmiş kovanın içindeki suyu alıp semenderin sırtındaki yarığa boşalttı. Semender bir kez daha acı içinde kıvrandı, ancak bu sefer alevler tüküremiyordu. Sırtındaki kaynak kuruyunca son nefesini verdi.
Ilkhes, Wenefreda’yı yerde görünce direkt onun yanına koştu. Ancak o sırada Wenefreda doğrulmayı deniyordu. “Beni bırak, iyiyim. Arkadaşlarınla ilgilen!”
Doğrulmaya çalışırken sırtındaki acı çekilmez bir hâl alıyordu. Bu yüzden bir süre sağ omuzunun üzerine yattı. Derin nefes alıp vermeye başladı.
Ilkhes, yüzündeki acıdan baygınlık geçiren Lehkis’in yanına koştu. Aynı şeyi Adruhm da Akhmur için yaptı. Milonia ise çoktan kapıdan çıkmış Wenefreda’ya doğru koşuyordu.
“Wenefreda!” Milonia, Akhmur adındaki yardımcısına nefes nefese seslendi. “Tahkim, çabuk hekim çağır!”
Tahkim hızlı adımlarla hekimi bulmak için villaya girdi.
Bir süre sonra hekimle birlikte çıkagelen Tahkim, Wenefreda’nın başını havada tutmak için eğildi. Milonia da Wenefreda’nın sırtındaki zırh bağcıklarını çözdü. Hekim, Milonia’nın yanına geçti.
“İyi görünmüyor. Onu odama taşımalıyız.” Hekim Huthmar bunu söylerken yerde yatan diğer iki muhafızı da işaret etti. “Onları da…”
Wenefreda ve yaralı iki muhafızı hekimin odasına taşındıktan sonra bir gün boyunca dinlendiler. Lehkis’in yüzü yandığı için neredeyse tamamen sargıyla sarılmıştı. Hekimin ona verdiği uyku ilacı sayesinde ağrılarını unutabilmek için uyuyordu. Akhmur’un ise göğsü fena hâlde ezilmişti. Öyle ki üç kaburgası kırılmıştı. O da bir başka köşede uyuyordu.
Wenefreda’nın yatağının başında Milonia ve Tahkim bekliyordu. Hekim bu sırada saldırıda yaralanan savaşçılarla ilgileniyordu. Onun yardımcıları da ölen savaşçıların bedenlerini muhafaza etmekle meşguldü. Wenefreda gözlerini açtığında hekimin odasındaki masalarda, yataklarda ve yerde yatan yaralı ve ölü savaşçılara baktı. Yaşlar gözlerinden boşanıp elmacık kemiklerinin üstünden şakaklarına doğru süzüldü. Milonia onun yanağına bir buse kondurdu.
“Ağlama, Wenefreda. Böyle olması senin suçun değil.”
“Hepsi benim yüzümden öldü, Milonia. Onların hâllerini bir bak!” Wenefreda hıçkırarak ağlamaya başladı.
“Hayır, Wenefreda. Onlar benim için senin emrin altında hayatlarını kaybettiler. Bu yükü ömrüm boyunca taşıyacağım. Ephion ve Ilendell şahidim olsun ki, bir gün bu olanların intikamını alacağım! Sakın kendini suçlama, bu olayların sorumlusu benim; eğer ben burada olmasaydım bu saldırı yapılmayacaktı. Çok özür dilerim, sevdiğim!”
Wenefreda, Milonia’nın yanağına elini koydu. “Yanımda olduğun için teşekkür ederim, Milonia!”
Wenefreda ve yaralı muhafızlar yaklaşık bir hafta boyunca hekimin odasında müşahede altında kaldılar. Lehkis’in sargıları artık yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. Ancak yanık yüzü nedeniyle her gece ağladı. Akhmur ayaklanmış olsa da ağır hareket ediyordu. Lehkis’i hiç yalnız bırakmıyordu.
Wenefreda ayaklandı. Sırtındaki yara acı verse de talimlerine devam etti. Milonia ise daha bir hafta önceki tehlikeden sonra, önündeki yılların nasıl geçeceğini düşündü.
Son