Tamamlayıcı Hikâye: Kumdaki Kanlar ve Kırmızı Yapraklı Çöl Ağaçları

Laudun’Dal Efsanesi: Kayıp Şövalye’nin konusu adından da anlaşılacağı üzere bir şövalyenin üzerinde yoğunlaşır. Ancak bu şövalye, diyarda o zamana kadar gelmiş ya da sonrasında yer almış şövalyelerden tamamen farklıdır.

Agnes ve Emery de Büyük Tufan’dan sonra, ilk kez bu şövalyenin zırhını ve kılıcını görecek insanlardı.

Tek esere konu olabilecek kadar öneme sahip Kayıp Şövalye’yi bu kadar önemli yapan, tanrı ve tanrıçaların kralı, göklerin ve yeryüzünün efendisi Ephion’un hiçlikten bir zırh ve kılıç üretmesiydi. Ephion’un ürettiği bu zırh ve kılıcın nasıl ve hangi hammaddelerden üretildiği hiç kimse tarafından bilinmiyordu. Dönemin bilimsel ve teknolojik yetersizliği nedeniyle, parçaların tespitinin yapılması da pek mümkün değildi.

Büyük Tufan’dan önce, kayıt altına alınmamış dönemlerde yaşanan bir muharebe bütün ilgiyi yüzyıllarca Kayıp Şövalye’ye ve onun zırhı ile kılıcına yönlendirdi. Ephion’un Aeldor adlı şövalyeye armağan ettiği zırh ve kılıç, Ashdema Kuşatması’nda ona fayda sağladı. Ancak, her şeyde olduğu gibi bunun da bir sonu vardı.

Aynı dönemde, Ashdema Kuşatması sırasında, Eoldar ve Aesis’in kızı Lillen, babası adına yapılan tapınakta, bu saldırının durması için Ephion ve Illendell’den yardım diledi. Ephion, özellikle onun çağrısına kulak verdi ve yeryüzünde şiddetli bir deprem yarattı. Bu deprem, Ashdema’nın üzerinde bulunduğu kara parçası dâhil, neredeyse tüm kara parçalarını tufanla yok etti. Ashdema dâhil, Valerivenill’in birçok şehri hapar oldu. İşte bu deprem, Valerivenill üzerindeki tek kara parçasını üçe böldü; batıda Aedrunar, doğuda Tuasang, ortalarında ise Luadun’Dal vardı.

Büyük Tufan yaşadıktan sonraki Birinci Çağ’ın 178’inci yılında Luadun’Dal Kralı Tempius’un emriyle, Yüce Göz Şövalyeleri adlı bir düzen kuruldu. Yüce Göz Şövalyeleri’nin kurulma amacı, tarih öncesi dönemlerde Ashdema Kuşatması’nda hayatını kaybeden Aeldor’un zırhını ve kılıcını bulup sonsuza dek muhafaza etmekti. Bu nedenle, Tempius, 190 yılında düzene katılan Agnes ve Emery’e bu kutsall eserlerin bulunması için emir verdi.

Agnes ve Emery’nin yedi kış süren hazırlıkları tamamlanınca 199 yılında güneydeki çöl diyarına yolculuk ettiler. Bu yolculuk iki kış boyunca devam etti, dikkat çekmemek için tebdili kıyafetle yolculuk ediyorlardı. Ancak bu yolculukları sırasında, çöl diyarında araştırmalarını sürdürürken kamplarında bir gece saldırıya uğradılar.

İşte onların hikâyesi burada başlıyor ve sonlanıyordu.

Kumdaki Kanlar ve Kırmızı Yapraklı Çöl Ağaçları

“Guiscard!”
Güneş battıktan sonra çölü saran, dişleri titreten soğuğa rağmen, Agnes uyandığında terler içindeydi. Onun sesi, zaten gözlerini zor kapamış Emery’i de uyandırdı.
“Ne oldu, Agnes?”
“Guiscard’ı düşümde gördüm. Söylemeye dilim varmıyor.”
Emery, Agnes’i sakinleştirmeye çalıştı. Onun gözyaşlarını sildikçe, Agnes ağlamaya devam ediyordu. Guiscard’ı, tek çocuğunu, böyle bir görev için geride bıraktığı için üzülüyordu. Ancak, görev Tempius tarafından tebliğ edildiğinde bu üzüntüsünü kalbinin derinlerine gömmesi gerekiyordu. Arayışta oldukları şey, tanrı ve tanrıçaların kralı Ephion’un sonsuz boşlukta dövdüğü ve Kayıp Şövalye’ye armağan ettiği zırhı ve kılıçtı. Bu kılıcı bulup sonsuza dek Medietas şehrindeki Ephion Tapınağı’nda muhafaza edeceklerdi. Tempius’un da tanrı soylu bir kral olarak bu görevi tamamlaması gerekiyordu. Ancak, şehirden çıkmak için pek müsait bir zaman değildi. Zira dizlerindeki hastalık onu alıkoyuyordu. Bu yüzden en güvendiği iki savaşçısına bu görevi verdi.
Agnes, gördüğü kötü düşten yandıktan sonra güneş kendisini gösterene kadar çadırın önünde oturdu. Soğuk biraz olsun dinmişti, ama ruhundaki soğukluğu hiçbir şey dindiremezdi.
Emery, çadırın kapısında göründü. Elinde yolculuk için yanlarına aldıkları battaniyelerden bir tanesi vardı. Agnes’in sırtını bu battaniyeyle örttü. Yanına çömeldi, onun sağ elini kaldırdı ve üstüne bir buse kondurdu.
“Ben yemek için bir şeyler hazırlayayım,” dedi. “Hava iyice aydınlandığında yola çıkarız.”
Agnes ve Emery’nin kamp için seçtikleri yer, bir vahanın yanıydı. Vahanın etrafında yer yer akasyalar vardı. Koşumları çıkartılan atlar da bu akasyaların altındaydılar. Vahanın suyunu en verimli şekilde kullanıp güzeller güzeli akasyalardan, çok değil, otuz adım ötelerinde, lezzetli hurma ağaçları vardı.
Emery, yiyeceklerinin yakında tükeneceğini biliyordu. Bu yüzden bol bol hurma toplamak istiyordu. En yakın köyün ne kadar uzakta olduğunu da bilmiyordu. Çölün ortasındaydılar.
“Agnes,” dedi, ama Agnes onu duymadı. Bıraktığı yerde oturuyor, düşünüyordu. Derinlere dalmıştı, çok derinlere, kimsenin olmadığı sadece kendisinin hükmettiği derin düşüncelere dalmıştı. Yine “Agnes,” dedi, Emery.
Agnes omzunun üstünden Emery’e baktı. Gök mavisi gözlerinde üzüntü vardı. Altın sarısı saçlarını Emery’nin ona verdiği battaniyeyle örtmüş duruyordu.
“Ben biraz hurma toplamaya gidiyorum. Döndüğümde yola koyuluruz,” dedi, Emery.
Agnes, yüzünü güneşe döndü. Güneş yavaş yavaş yüzünü ısıtmaya başlamıştı. Sıcaklığını teninde hissediyordu. Sıla hasretinden ve oğluna olan özleminden buz tutmuş kalbini ısıtmıyordu. Aklı Guiscard’daydı, mal varlığı onun ötesine geçemezdi. Agnes’in kalbinde hiçbir zaman maddiyat önem kazanmamıştı. Bunu biricik oğluna da öğütlemişti. Ona anlattığı onlarca destansı hikâyelerdeki efsanevi şövalyeler, keşişler, krallar ve kraliçelerin hiçbiri paraya ve pula önem vermiyordu. Hepsi kalplerinin ve mantıklarının gerektirdiği gibi kendilerine yol çizmişti. Hikâyelerindeki bu kahramanların kimisi gerçekten yaşamış kimisi yaşamamıştı, ana fikir her zaman aynıydı; daima doğru bildiğin yolda gideceksin, ancak bu yolda sana yapılan iyiliği unutmayacaksın ve yardıma muhtaçlara yardım edeceksin. Karşılık beklemeden!
Agnes buna inanıyordu.
Emery çoktan hurma ağaçlarının olduğu yere vardığında şanslıydı. Hurma ağacının bir tarafında meyvelere yetişebilmesini kolaylaştıran yükseklik vardı. Elindeki hasır sepetin içine ağaçtan topladığı hurmaları doldurmaya başladı. Bulunduğu yerin biraz uzağında, diğer meyve grubundan uzak olan bir meyve grubu daha vardı. Oraya uzanırken altındaki kum kaydı. Elindeki sepeti yere düşürdü, ağaca tutundu. Ancak, tutunduğu yer pek sağlam olmadığı için sapından kırıldı ve Emery kumun üzerine düştü. Düşerken ayağıyla destek almak istese de başaramadı. Sepet yan devrilmiş, ama içindeki hurmaların birkaçı kumun üzerine dağılmıştı. Doğrulmaya çalıştığında sol ayak bileğinde dayanılmaz bir acı hissetti, ama devam eden bir acı değildi. Üzerine bastıkça acıyı hissediyordu. Sepeti yerden aldı.
Tam o sırada, çadırların bulunduğu yerden bağrışmalar ve kılıçların birbirine vururken çıkardığı çınlama sesleri geldi.
“Agnes!” diye bağırdı, Emery.
Elindeki sepeti yere attı ve ayak bileğindeki acıyı hissetmeksizin Agnes’in yanına koştu.
Agnes, yüzleri beyaz peçelerle örtülü bir grup suikastçının kılıç saldırılarını püskürtmeye çalışıyordu. Sol tarafından gelen hançer darbesi kolunda bir yara açtı. Yaranın acısını yüzüne yansıtmamaya çalıştı.
“Ufak bir çiziğin beni yere devirebileceğini mi sandın?” dedi, Agnes. Bu sırada etrafında üç suikastçı vardı.
Kılıcını tekrar savurdu. Savururken çıkan vızıltı sesi, kılıcın suikastçının sağ tarafına saplanmasıyla durdu. Agnes kılıcını suikastçının sağ yanından çıkarmaya çalışırken, arkasından gelen hançerli darbe bu sefer onu ıskalamamıştı, sırtına isabet etti. Bir an nefessiz kaldı, Agnes. Elini kılıcından çekti, eliyle sırtıdaki yaraya ulaşmaya çalıştı. Bu sırada Agnes’in kılıcının derin yara açtığı suikastçı yere yığıldı.
Agnes’in ağzından kanlar boşalmaya başladı. Sol omzunun üstünden arkasındaki suikastçıyı baktı. Sağ gözü bembeyazdı, diğeri ise yeşildi. Belli ki bu suikastçı daha önce bir çarpışmadan sağ kurtulmuştu. Eliyle onu yakalamaya çalıştı, ancak suikastçı ondan uzaklaştı. Suratındaki peçeyi indirdi, ancak Agnes sol yumruğunu sıktı ve suikastçıya sağlam bir yumruk attı. Suikastçı yerinde sarsıldı, ayakta durmaya çalışsa da başaramadı ve yere yığıldı.
Emery, Agnes’e yetiştiğinde sırtındaki hançeri gördü.
“Agnes! Hayır!” diye haykırdı, Emery.
Agnes, vahanın yanındaki bir ağaca dayandı. Eliyle üzerlerine koşan diğer suikastçıyı işaret etti. Emery, Agnes’in kılıcını hızlıca çekti ve suikastçının savurduğu kılıcı havada karşıladı. Agnes daha fazla dayanamayıp son nefesini verdi ve sırt üstü yere yığıldı. Onun yığılmasıyla birlikte sırtına saplı olan hançerin ucu göğsünün sağ tarafından çıktı. Gök mavisi gözleri, yine gök mavisi gökyüzüne bakıyordu. Artık nefes almıyordu.
Emery, dövüştüğü suikastçıya son darbeyi onun başının ve sol omuzunun ortasına indirdi. Ayağıyla da suikastçıyı itti, onun itmesiyle birlikte suikastçı yeni ısınan kumlara yığıldı. Agnes’in yumruğuyla yere yığılan diğer suikastçı doğruldu, iki ayağının üzerinde durmaya çalıştı. Kınındaki kılıcı çekerek Emery’nin sırtına sapladı. Emery de Agnes’in hissettiği acıyı ve sonrasındaki soğukluğu hissetti. Kılıcın ucu göğsünün ortasından çıkmıştı. Eliyle arkadaki suikastçının uzun saçını tuttu ve kendisini ona çevirdi. O da belindeki kınında bulunan kendi hançerini çekerek suikastçının boynuna sapladı. Suikastçı yere yığılırken hançerin saplandığı yerden kanlar fışkırdı.
Emery ayakta duruyordu, ancak vücudu karıncalanmaya ve soğumaya başladı. Akasya ağacının gölgesine sırtüstü uzanmış, altın saçlı tek aşkını gördü. Cansız. Ardından Emery de yüzüstü kumlara yığıldı.
Kral Tempius’un Kayıp Şövalye’nin zırhını ve kılıcını bulmaları için gönderdiği Yüce Göz Şövalyeleri Agnes ve Emery güney diyarında, bir vahada suikastçılar tarafından öldürülmüştü. Agnes ve Emery’nin suikasta uğramasının ardından haber Luadun’Dal’in başkenti Medietas’a iki kış sonra ulaştı. Gezginler onları bulmuştu. Ancak bu sıradışı bir şekilde olmuştu. Onların kanlarıyla vahanın tertemiz suyunun beslediği bölgede kan kırmızısı yaprakları olan ağaçların iki kış içerisinde ortaya çıkması görülmüş bir şey değildi. O günden sonra bu ağaca kızıl çöl yapraklı ağaç adı verildi.
Agnes ve Emery’nin vefatının ardından, onlara bahşedilen görevin kan bağı olan tek çocuk Guiscard’a mukaddes bir şekilde aktarılmasıyla Luadun’Dal’deki olayların seyri değişti.

Tamamlayıcı Hikâye: Kumdaki Kanlar ve Kırmızı Yapraklı Çöl Ağaçları” üzerine bir düşünce

  1. Geri bildirim: Luadun'Dal Efsanesi'nde Yüce Göz Şövalyeleri Hakkında – Deniz Kocatürk

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.