Luadun’Dal Efsanesi ve Üzümlü Kek

Luadun’Dal Efsanesi de pek çok fantastik eserdeki gibi iyi ve kötünün mücadelesini anlatıyor. Gel gelelim, bu serüven sürerken okunan her bir satırın okurda bir anı canlandırması ve duygu hissettirmesi kolay bir şey değil. Herhangi bir finansal kaygıyla bir şey yazmak için kolları sıvamak ile insanlara bir öykü anlatmak, bir duygu hissettirmek ve başka pencerelerden bakarak da değerlendirme yapmalarına olanak sağlamak çok farklı şeylerdir.

O hâlde sizi biraz daha okumaya davet etmek isterim. Buyurun…

Bu eseri yazmaya başlamadan önce, nereden başlayacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Açıkçası, bu belirsizlik benim için motivasyon düşürücü de oluyordu. Ta ki, o ilk cümleyi yazana kadar; “Boşlukta Başlayan Macera”. Belki bu şu an size bir şey ifade etmiyor, ama bir insan olarak aklımdakileri yazıya dökerek aktarmak için benim için iyi bir tetikleyici olmuştu. Marcus Aurelius, Meditations’ı (Düşünceler) yazarken, ‘Bunu gelecek nesillere bir öğreti olarak bırakayım,’ diye değil, kendi rehberliği ve kendini geliştirmesi için bir kaynak olarak yazmıştı. Her şey de burada başlamıyor mu? Siz, kendinize bir dünya yaratıyorsunuz ve bu dünya yavaş yavaş şekilleniyor. Tıpkı bir üzümlü kek yapar gibi değil mi? Belki biraz garip olur, hatta aranızda hiç bunu beklemeyen de vardır, ama bir üzümlü kek yapmak istediğinizde nasıl yaparsınız?

Evde bir yerde elle yazılmış bir tarif defteri bulursunuz, sonra elinize alır incelersiniz. İştahınızı kabartan bir şey vardır, belki bir üzümlü kektir. Okursunuz, okursunuz, okursunuz ve gülümsersiniz. Annenizin yaptığı o lezzetli üzümlü kekin tadını damağınızda, kokusunu burnunuzda hissedersiniz.‘Ben de mi yapsam,’ dersiniz. Ardından mutfağa gidip malzemeleri tezgaha dizersiniz ve keki hazırlarsınız. Ve artık fırına verirsiniz! Beklerken fırından yükselen belki de tarçınla süslediğiniz üzümlü kekin kokusu evi sararken, kek çıkar ve bir fincan çay eşliğinde ilk dilimi kesip tattığınızda, o anlar damağınızda eriyiverir.

İşte, benim için kitap yazmak da böyle bir şeydi. Okuduğum o tarif Yüzüklerin Efendisi, Taht Oyunları, Ejderha Mızrağı ve daha nicesiydi. Tadını damağımda hissettiğim lezzet ve koku, okuduğum evrenlerin verdiği hazdı. Birden ben de kendimce dünyalar yaratmaya başladım; önce mitolojiler, kültürler, kahramanlar ve buradan doğal olarak filizlenen olaylar zinciri meydana geldi. Neticede ortaya çıkan şey pek çok öykü ve Luadun’Dal Efsanesi oldu. Benim on kıştan uzun süren yazmaya serüvenim böyleydi ve böyle devam ediyor.

Peki, buraya kadar okuduysanız, Luadun’Dal Efsanesi de nedir, diyorsanız sizler için kısa, ama bilgilendirici bir açıklama yapayım.

Luadun’Dal Efsanesi, kendi yaratımım Valerivenill adlı bir dünyada mitolojiyle başlayan ve zamanın yazılmaya başlamasıyla devam eden bir öyküyü anlatıyor. Süslü bir şekilde mitoloji ve fantastik unsurlarla bezeyip, büyük çatışmalar ve belki de trajik diyebileceğimiz fedakârlıklarla şekil verdiğim bir seri, desem yeridir. Yarattığım kahramanlarımın geçmişleri, efsanelere dayanan kehanetlerle ve ilahların müdahaleleriyle iç içe geçtiğinden mitolojik varlığını devam ettiren bir dünya olduğunu belirtmek isterim.

Kayıp Şövalye (2020, Cinius Yayınları) ve Kızıl Çöl Yaprakları (2023, Cinius Yayınları) olmak üzere, şimdiye kadar iki kitabı yayımlama imkanı buldum. Aynı serinin üçüncü kitabını da hâlâ yazmaktayım, zira bu seri için bir son olsa da yarattığım dünya için bir başlangıç olacak. Vaktiniz olur da, mitolojiyi okumaya fırsat bulursanız, Valerivenill’in Luadun’Dal’den ibaret olmadığını açıkça görebilirsiniz. Şu an yeni bir yayınevi arayışında olduğumdan dolayı, kitaplarımı piyasada bulamayabilirsiniz, ama belki stoğunda bulunduran birkaç çevrimiçi kitabevi vardır.

Luadun’Dal Efsanesi: Kayıp Şövalye, serinin ilk kitabıdır. Olaylar, Medietas Krallığı’nda üç kardeşin mücadelesiyle başlar. Babaları Kral Tempius’un ölümüyle taht ve güç çatışmaları farklı yönlere ilerlemek zorunda kalır. En büyük kız kardeş Livia, mitolojide de yer alan bir figür olan Kayıp Şövalye ve onun ilahi kudrete sahip zırhı ile kılıcının varlığını keşfeder. Bu kalıntıları ele geçirmek, ona doğudaki Aedrunar ve batıdaki Tuasang diyarlarını da yönetebilecek kudreti verecektir. Ancak, ortanca kardeş Claudius’un da bu kalıntılardan haberi vardır ve o da kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçer. Gel gelelim, ailenin en küçük kızı Milonia ise tüm olayları daha geç fark eder.

Hikâyenin ana kahramanı Guiscard’dır. Annesi Agnes ve babası Emery’e mühürlenen bir kaderin merkezine doğduğu günden itibaren bağlanmıştır. Kayıp Şövalye’nin izini sürmek için serüvene atılan ailesi görev esnasında öldürüldüğünden, Agnes ve Emery’nin, bizzat Kral Tempius tarafından atanan kutsal görevi ona miras kalır. Dönemin Medietas Kraliçesi Livia’nın ordusunda bir kılıç ustası olarak başlayan Guiscard, zamanla kendisinin de kadim mitolojide bir yeri olduğunu öğrenir. Octavius ve Dhaki adlı dostları da onunla birlikte bu serüvene dahil olurlar. Claudius’un casusları ve tanrıların müdahaleleriyle şekillenen bu serüven, Guiscard ve yoldaşlarının acı ve kayıplarla sınandığı, ihanet ve fedakârlıklarla dolu bir maceraya dönüşür. Kayıp Şövalye için efsanelerin şekillendirdiği ve hayat verdiği, heybesinden taşan meyveler gibi bir keşif ve muharebe hikâyesidir, diyebiliriz.

Luadun’Dal Efsanesi: Kızıl Çöl Yaprakları, serinin ikinci kitabıdır. Guiscard’ın kutsal görev serüvenine atılmasının üzerinden üç kış geçmiştir. Octavius, yaşanan trajik olaylardan sonra muharebelerin yorgunluğunu atmaya çalışırken, Milonia, Medietas Kraliçesi olmuştur ve topraklarını iç karışıklıklardan kurtarmaya çabalamaktadır. Octavius, geçmişte yaşadığı olayların gölgesinden kurtulmaya çalışır. Kızıl Çöl Yaprakları, efsanenin mirasını taşıyanların, yani geriye kalanların verdiği mücadele üzerine kuruludur.

Medietas Krallığı’nın istikrarsızlığı hâlâ devam ederken, Kraliçe Milonia, Octavius’a büyük bir onur vererek onu Dördüncü Lejyon’un komutanı yapar. Octavius, Medietas’ın istikrarsız atmosferini ortadan kaldırmak için Kraliçe Milonia’yı destekler. İç karışıklıklarla mücadele ederken kendi yolunu çizmeye çalışır.

Luadun’Dal Efsanesi’nin üçüncü kitabını hâlâ yazıyorum. Bu serüvende üçüncü kitabı okuyanların, kendilerini kahramanların yanında hissetmelerini, onlarla birlikte düşünüp, onlarla birlikte olanlara tepki verip, onları hissetmelerini istiyorum. Hedef kendi zihnimde belirgin olduğu için bunu başarabileceğime inanıyorum. Sizler üçüncü romanımı da okurken, Luadun’Dal Efsanesi’nin Kayıp Şövalyesi’nin son, ama Luadun’Dal’in de yer aldığı Valerivenill’in ilelebet devam edecek macerasını seveceğinizi düşünüyorum.

Son olarak da çerçevenin bütününe bakalım. Luadun’Dal Efsanesi tanrıların ve tanrıçaların, kehanetlerin ve insan iradesinin çatışmasını anlatan bir eserdir. İlk kitap Kayıp Şövalye, büyük bir gücün peşinde verilen mücadeleyi, ihanetleri ve mitolojik kehanetleri konu alırken, ikinci kitap Kızıl Çöl Yaprakları, Guiscard’ın fedakârlığının ardından kalanların nasıl ayakta kaldığını ve yeni tehditlere karşı nasıl mücadele ettiklerini anlatıyor. Seri boyunca kaderin ağırlığı, dostluk, kayıp ve yeniden doğuş temalarını ön planda tutmaya çalıştım. Genel anlamıyla, Luadun’Dal Efsanesi’nin üç kitabı da gelecek serüvenler için bir temel eseri oluşturmaktadır.

Bu arada, üzümlü keki de daima yapmaya devam edeceğim!

Sevgiler,

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.