Kategori arşivi: Kısa Hikâyeler

Bir Hayalperestin Kaleminden Öyküler

Bir Hayalperestin Kaleminden Öyküler adlı eserimde bu zamana kadar yazdığım, ama tutarlı bulduğum öykülerimi sizlerle paylaşmak istedim. Elbette bağımsız diyarlar üzerine yazdığım öyküler yok değil, ama şimdiye kadar hazır olduğunu düşündüklerimi sizlerle paylaşabilmenin heyecanını yaşıyorum.

Okumaya devam et

Kısa Hikâye: Paralel Opera

Val Monte, Ludum adlı hareketli bir şehrin sakinidir, yaşamını yazarlıkla yaşamını idame ettirir. Sıklıkla uğradığı bir barda ilginç hayat hikâyelerine sahip insanlarla tanışır ve bu kişileri eserlerinde ölümsüzleştirmeye başlar. Bu, onun için bir rutine dönüşür. Bir akşam aynı barda tanıştığı yayınevi sahibi Liza Karlon, Val’in taslaklarını okur ve onları yayımlamayı teklif eder. Elbette, bir şartı vardır; Val’in kendisiyle birlikte şehrin lüks semti Darlon’daki opera binasında operaya eşlik etmesidir.
Val Monte, Liza Karlon’u tanırken şehrin hareketliliğine direnmeye çalışır. Darlon ağır bir şehirdir; insanları, atmosferi ve binaları birbirine benzer. Liza’nın davetini kabul ederek operaya katıldığında şaşkınlığa uğrar. Onun için akıl almaz bir durum yaşanır. Perdenin kapanmasıyla birlikte Liza Karlon gizemi açıklar.
Val Monte, o günden sonra yazdıklarının sadece birer hikâyeden ibaret olmadığını, potansiyel bir geçit olduğunu keşfeder.

Okumaya devam et

Kısa Hikâye: Kioku

Kioku, bir hatıradır. Bu öykü bir uyku arayışıdır. Yorgun bir zihne ve kalbe sahiptir. O dünyadan kaçış yolu olarak gördüğü uykuyu ararken, alelade tanıştığı bir kadının davetsizce masasına oturmasıyla hayatın getirdiği acı tat hakkında düşünmeye başlar. Bu gizemli karşılaşma, adamın kendini sisli bir ovada bulduğu, anlamlı bir yolculuğa dönüşerek hayatın ince çizgileri ve seçimleriyle ilgili derin bir keşife çıkarıyor.

Okumaya devam et

Kısa Hikâye: Mavi Lagün

Mavi, benim en sevdiğim renktir ve genellikle tüm öykülerimde, romanlarımda ve senaryolarımda kullanırım. Bu öyküye ilham veren şey de mavi oldu.
İnsanlar olarak modern dünyanın karmaşasından uzaklaşmak istediğimizi düşünüyorum. Her ne kadar, modern yaşam olmasa yapamayız desek de, bizi biz yapan doğayla barışık yaşamak aslında demek istediğim.
Mavi Lagün, modern dünyanın karmaşasından uzakta, doğanın gürültüden uzak ve iç ısıtan kollarında bir yaşam süren bir çiftin gözünden, insanın kendi iç dünyasında bir liman bulma arayışını konu edinir. Öykü, kendi içinde bir öyküyü de barındırır. Savaş ve zorluklarla dolu bir dünyada güzelliği arayan bir seyyahın, Mavi Lagün’ü keşfetmesi ve ona isim vermesiyle, bireysel keşiflerimizin ve anlam arayışlarımızın ruhsal bir yolculuğa dönüşmesini işler.

Okumaya devam et

Kısa Hikâye: Nehirleri Tutmak

Hiç kalbinizde yağmurların yağdığını hissettiniz mi? Genellikle hüzne kapıldığınızda olur. Yağmur toprakta yol olur gibi vücudunuzu sarar.
Nehirleri Tutmak, kalbinde yağmurlar yağdığını düşünen, yalnızlık ve hayaletimsi korkularla çevrelenmiş bir adamın, yorgun ruhunu dinlendirmek için bir nehrin kenarında kendini derin bir iç yolculuğa bıraktığı bir anıyı konu edinir. Bu yolculukta, unutmak istediği şeylerin aslında en mutlu anıları olduğunun farkına varır.
Bir boynuzu hayatının savurganlığıyla kırılmış tek boynuzlu bir geyikle karşılaşır ve nehirlerin kendisini taşıdığını söyler geyik. Sanki karanlığın onu eski bir dost gibi kucakladığı bir sonla karşılaşır.

Okumaya devam et

Kısa Hikâye: Ihlamur Kokusu

Ihlamur Kokusu, sanatın ve sözcüklerin gücünü aşıp, sevginin iyileştirici ve dönüştürücü gücünü merkeze alarak sizi bir yolculuğa çıkarır. Burada, Ozanlar Kraliçesi Iorwen’in yaşadığı olayları görürüz. O müziğiyle insanları etkileme yeteneğini aşmıştır artık ve fedakarlıklar yaptığı bir serüvene atılır.
Siz okurken, müziğin ve şiirin ötesinde, iki insanın birbirine duyduğu bağlılığın bir mucizeyi nasıl mümkün kıldığını anlarsınız. Aslında gerçek şifa, o çok büyüttüğümüz sözüm ona mücevherlerin büyüsünde değildir, sevginin insanlar arasındaki en güçlü bağ olduğu gerçeğinde yatar.

Okumaya devam et

Kısa Hikâye: Ejderha Nefreti

Bir zamanlar hüküm süren kralların ve kraliçelerin yerini ejderhaların aldığı bir diyar düşünün. Burada insanların, duyarsız ve arsız gücünü ve otoritesinin doğasını sorgulayan ejderhalar vardır.
Savaşın eşiğinde olan bir şehirde, bir savaşçı ve ozan Lena’nın, krallığın düşüşünü ve Ejder Kral’ın yükselişini ele alan şarkısıyla, bireysel yeteneklerin ve sanatın tarihin akışını değiştirmedeki rolünü keşfediyorsunuz.
Bu diyarda nice krallar ve kraliçeler düşmüştür, ardından yine de filizlenerek yeni bir düzenin kurulmuştur. Buradaki serüven sizi sadece bir gizemli bir entrikanın beşiğine değil aynı zamanda güç, sadakat ve aşk kavramlarının da sınandığı, derin bir dönüşüme taşır.

Okumaya devam et

Kısa Hikâye: Şakayık Şövalyesi

Yazdığım her eseri severim, değer veririm ve canımdan bir canmış gibi önemserim. Gel gelelim, Şakayık Şövalyesi benim ilk göz ağrımdır. Dolayısıyla, bu öyküden biraz bahsetmek isterim.
Şakayık Şövalyesi, kahramanlık ve onur kavramlarını yeniden tanımlar bence, çünkü geleneksel bir prensesi kurtar misyonunun anlamlı bir yolculuğa dönüştürür. Uçan Ayı Hanı’ndaki söylentilerle başlayan serüven, şövalye olma hayaliyle yanıp tutuaşn Dun Loreth’i, Prenses Allenora’yı kurtarması için Buz Kılıç Gölü’nün ötesindeki Seroll Unth Kalesi’ne gönderir. Söylentiler olsa da bu görev, Dun Loreth’in beklediği gibi ejderha ve düşmanlarla dolu epik bir sefer değildir. Bu onun iç dünyasıyla yüzleşmesini gerektiren, çok daha derin bir sınava dönüşür. Öykü gerçek cesaretin düşmanı kılıçla yenmek değil, beklenmedik gerçeklerle yüzleşmek ve başkalarının kendileri için güdeceği, hayatlarına yöne vereceğini düşündükleri iradelerine saygı duymayı anlatır.
Dun Loreth, prensesin aslında bir Kış Ejderhası olarak adlandırlan Kırağı tarafından neden tutsak edildiğini öğrenir. Bu durum, onun şövalyelik yeminlerinin ve sadakat kavramının ne anlama geldiğini sorgulamasına yol açar. Prenses Allenora’nın kendi kaderini belirleme hakkına saygı göstermesiyle, Dun Loreth’in sadakati ve onuru yeni bir boyut kazanır.
Şakayık Şövalyeliği’nin düsturları sadakat, cesaret ve saygı ilkeleri üzerine kurulmuştur, ve Dun Loreth, bu üç temel erdemi tüm varlıklar için benimser. Öykü bize der ki, güç ve onur dışsal değil, içsel bir olgudur, fiziksel savaştan daha güçlü olan zihinsel ve ruhani bir dönüşümdür.

Okumaya devam et

Kısa Hikâye: Ötediyarın Geçitleri

Yaşlı ve Kadim Aurelius ölmüştür. Aquila artık Aurelia Latium’un kraliçesi olmuştur. O, krallığını şer kehanetten kurtarmak için Ötediyar’ın Geçitlerini kapatacak büyüyü bulmak üzere bir yolculuğa çıkması gerekir.
Arayış, yalnızca büyülü bir nesneye ulaşmanın zorluğunu ve gerektirdiği fedakarlıklar üzerine yoğunlaşmamaktadır. Temelde görevin ve liderliğin anlamının sorgulandığı bir içsel yolculuğu da anlatmaktadır. Aquila’ya yol gösteren Alathar’ın aslında uzun zaman önce ölmüş bir ruh olduğunu öğrenmesiyle serüven, fiziksel varlığın ötesindeki fedakârlığın ve bir amaca olan bağlılığın gücüne vurgu yapar.
Aquila en büyük kahramanlığın, tıpkı babası gibi, bir miras bırakma cesaretinde ve bu mirasın ölümden sonra bile devam edebileceği fikrinde yattığını öğrenir.

Okumaya devam et

Kısa Hikâye: Savaşbüyücüsü

Savaşbüyücüleri bu diyarda hor görülür. Bir kara elf soyundan gelen Tevos da savaşbbyücüsü olma yolunu seçmiştir ve bu yolda yürümüştür de. Onun büyü ve bilimi birleştirme arzusuyla başlar serüveni. Ancak, hayatın temel anlamlarını ve gücün doğasını sorgulamaya vakit ayırmaz. Tevos’un, bir zamanlar savaşbüyücüsü olarak yer aldığı muharebelerden edindiği tecrübeleri, yeni bir büyüyü keşfetme arzusunu kuvvetlendirir. Sözüm ona değerli keşifi, sadece aletritten külçe oluşturarak maddi refah elde etmek istemesine dönüşür.
Burada kadim büyücülerin bile, doğanın kendi döngüleri ve gücü karşısında ne kadar kırılgan olduğunu görürüz. Bir yandan macerayı ve büyüyü görürken, bir yandan da bilim, sanat ve doğa arasındaki ince dengeyi sorgulamaya da vakit ayırıyoruz. Her ne kadar materyal bir dünyada yaşıyor olsak da bizi biz yapan düşündüklerimizin eyleme dönüşmesi değil midir?

Okumaya devam et